kara hava ve suyun canlı yaşamındaki önemi

Diğer kar türleri arasında , buz olan ancak kristaller olmayan kırağı ve graupel bulunur. Karı, gökten düşen buz olarak düşünebilirsiniz. Pek çok insan karı, karbonun bir elmas oluşturmasına benzer şekilde, su molekülleri bir kristal modelde birbirine bağlandığında oluşan kar kristalleri olarak düşünür. Kar ve Don 2-) HAVANIN CANLILAR İÇİN ÖNEMİ Hava,canlılar için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Özellikle havada bulunan oksijen canlılarda besinlerin yıkımında rol oynadığından çok önemlidir. Havada bulunan gazların; %78 i Azot %21 i Oksijen %1 i Diğer gazlardan oluşur. HAVA KİRLİLİĞİ VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ Busuyla yılda 900 kere duş yapılabilir. Diş fırçalarken ve tıraş olurken kullanmadığımız halde açık bıraktığımız su gideri kişi başına ortalama 12 tondur. Bu da, 4 kişilik bir aile için yılda 48 ton su demektir. 4 kişilik bir ailenin günlük bulaşığını elde yıkarsanız, ortalama 84-126 litre su harcarsınız. Öğrencilerimiz yaptıkları resimler ile temiz hava ve temiz suyun önemini çok güzel vurgulamışlar. Yarışmaya katılan ve yarışmada dereceye giren tüm öğrencilerimizi tebrik ediyorum” dedi. İlkokullar arasında düzenlenen yarışmada; 1. Edremit Mithat Fethi Büyükdalgıç İlkokulu 2-C sınıfından Erdem Gerçek, 2. 19Mayıs ın Anlam ve Önemi(4826) 19. ve 20. yüzyılda Osmanlı Devleti(4818) İnsan Hakları(4761) 23 Nisan ve Önemi(4711) Yüz Temel Eser(4754) ABD Doları ve Tarihçesi(4705) Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı ve Eserleri(4798) Açık Hava Oyunları(4831) Ağırlık, Uzunluk, Zaman, Takvim ve Sıvı(4725) Ağıt(4708) Ağrı Dağı Efsanesi nama nama bagian motor beat dan gambarnya. Soru Cevap10 ay önce1 Cevap529 Kezkara hava ve suyun canlı yaşamındaki önemini araştıralım sorusunun cevabı nedir? Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin. İşte Cevaplar Deniz mavi2021-09-13 172115Cevap Karanın canlı yaşamındaki önemi Kara, bitkilerin yaşamasını yaşamasının sağladığı için de hayvanlar için besin kaynağı oluşturur. Hayvanlar için barınak sağlar. Toprakta yaşayan solucan, köstebek, böcek ve çeşitli mikroskobik canlılara yaşam alanı sunar. Suyun canlı yaşamındaki önemi Suda yaşayan canlıların yaşadığı evdir. Su katmanı buharlaşmayla yağmurları meydana getirir. Canlıların su ihtiyacını karşılar, yaşamasının sağlar. Havanın canlı yaşamındaki önemi Canlıların ihtiyaç duyduğu oksijen, karbondioksit gibi gazları içerisinde barındırır. Dünya’nın hava sıcaklığının uygun seviyelerde kalmasını sağlar. Bu cevaba 0 yorum yazıldı. Soru Ara? den fazla soru içinde arama YazBilgilendirme 2022 yılı YKS, AÖF, AUZEF, ATA-AÖF, AÖL, LGS, AÖO, AÖIHL-MAÖL, YDS, TUS, MSÜ, ALES, KPSS, İSG, YKS, DGS, EUS, TYT, AYT, ADES, ADB, Amatör Denizcilik Eğitimi Sınav takvimleri belli Su kıt bir maldır bu sadece çocuklar için değil, tüm canlılar için önemlidir. Sadece hidrasyon için değil, aynı zamanda gezegendeki yaşamın yeniden üretimi için de gereklidir. Bunun için gerekli biyolojik süreçlerde temel bir unsurdur. Ayrıca ayrıca soluduğumuz havada bile çevremizi saran her şeyde mevcuttur. Bu nedenle çocuklarınızın hayatlarında taşıdığı önemi bilmeleri gerekir. Her damladan yararlanmanın ve dikkat etmenin ne kadar hassas olduğunun farkında olmaları için en iyi yol budur. Indeks1 Yaşamla eşanlamlı olarak2 Çocuk sağlığında3 Doğada, ona bakma ihtiyacı Yaşamla eşanlamlı olarak Kelimenin tam anlamıyla, su, yaşam için gerekli tüm süreçlerin içinde yer alır. Vücut, haftalarca yiyeceksiz hayatta kalmaya hazırdır. Ancak birkaç gün içmeden hayatta kalır, çünkü bir yetişkinin% 70'i sudan oluşur. Bir çocuk% 80'dir, bu nedenle sıvı alımı onun için daha da önemlidir. Ancak hidrasyon, müdahale ettiği yaşam için tek gerekli süreç değildir. Su, bizi çevreleyen her şeyde az ya da çok mevcuttur. Sebzelerde, hayvanlarda, havada. Yağmur döngüsü sayesinde farklı ekosistemlerin yaşadığı akarsular, nehirler, göller, bataklıklar ve okyanuslar oluşur. Üreme süreçlerinde de önemlidir. İyi çünkü balık ve amfibilerde olduğu gibi bu besiyerinde yapıldı. Veya böyle bir üreme için gerekli olan hücreler ve sıvılar temelde H2O'dan oluştuğu için. Dokuz ay boyunca, temelde su olan amniyotik sıvıda yüzerek yaşıyoruz. Suyun olduğu yerde hayat olduğu açıktır. Ondan yoksun bir ortamda yaşamak mümkün değilçünkü söylediğimiz gibi, canlılar bile bundan oluşur. Çocuk sağlığında Söylediğimiz gibi, bir çocuğun vücudunun% 80'i sudan oluşur. daha fazla hidrasyona ihtiyacı var bir yetişkinden daha sadece% 70 sudan oluşur. En çok tavsiye edilen şey bir çocuğun 1 yaşına kadar günde ortalama 5 litre su içmesidir. Bu miktar sadece bu sıvının özel olarak tüketilmesiyle elde edilemez. Su diğer gıdalarda da bulunuret, sebze ve meyveler gibi. Sağlık açısından daha tavsiye edilse de meyve suları veya diğer içecekler yerine şişelenmiş su tüketimi. Bunlar, çocuklarda diyabet veya obezite gibi sağlık sorunlarını destekleyen daha fazla kalori ve şeker içerebilir. Hidrasyon yaşam için gereklidir, çünkü İçtiğimiz bu su vücudumuz için gerekli süreçlerde bize yardımcı olur. Sözlü olarak aldığımız, aşağıdaki gibi işlemlerde bize yardımcı olur Sindirim Oksijenin beyne dolaşımı ve taşınması Vücudun düzgün çalışması için gerekli sıvıların oluşumu. Topikal olarak tükettiğimiz, aşağıdaki süreçlerde bize yardımcı olur Kurumsal sıcaklık düzenlemesi Enfeksiyonları önleyen vücut hijyeni Doğada, ona bakma ihtiyacı Daha önce de söylediğimiz gibi, suyun olduğu yerde hayat vardır, bu yüzden çocuğunuzun doğadaki rolünü anlaması çok önemlidir. Geleceğiniz için temel olan bu iyiliğe dikkat etmenin tek yolu budur. Bu nedenle en iyisini öğrenmelisiniz Sağlığınızı korumak için gerekli olanı tüketirken bir damlayı boşa harcamamanın yolları. NASA'ya göre Rio Tinto, sularında dünyadaki Mars'a en çok benzeyen ekosistem. Ayrıca öğrenmelisin akarsuları ve nehirleri kirletmeyin. Her damlada eksiksiz bir ekosistemin var olabileceği gerçeğini anlamak. Ayrıca içme suyunu, olmayan kaynaktan ayırt etmeyi de öğrenmelisiniz. Ya da ne Önce kaynatarak tedavi etmeden hiçbir su içmemelisiniz. Güvensiz su içmek günlerce içmemekten daha tehlikeli olabileceğinden. Makalenin içeriği şu ilkelerimize uygundur editoryal etik. Bir hata bildirmek için tıklayın burada. Çevre Sorunları Başlıca çevre sorunları; hava, gürültü, su, toprak, flora-fauna ve kültürel çevre gibi alt başlıklar halinde incelenebilir. Aşağıda söz konusu çevre sorunlarına ilişkin tanımlamalarla, bunların, nedenleri, yarattığı etkiler irdelenmeye çalışılmıştır. 1. Hava Canlıların yaşamını olanaklı kılan hava; atmosferi oluşturan gazların karışımından oluşmaktadır. Havanın insan yaşamındaki önemi açısından bir insanın günde ortalama14 kg havaya ihtiyacı olduğu örnek olarak verilebilir. Canlılar için yaşamsal önemi olan hava, hızlı nüfus artışı, kentleşme ve sanayileşme sonucunda atmosfere bırakılan maddelerin belli bir yoğunluğa ulaşması sonucu kirlenmektedir. Ekonomik etkinliklerin özellikle belli bölgelerde yoğunlaşarak artması, buna bağlı olarak belli bölgelerde nüfusun artışı ve daha çok enerjiye gereksinim duyulması hava kirliliğinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hava kirliliğinin temel kaynakları kentleşme ve endüstrileşmedir. Bunlardan kentleşme; nüfus yoğunluğu, kentin topografik ve meteorolojik koşullarına uygun olmayan bir biçimde oluşturulması ile kirliliği arttıran bir etken olarak işlev görmektedir. Kentlerdeki ısınma sistemi, kullanılan yakıt türleri, ulaşım araçları bu sorunun büyümesine etki eden diğer kentleşme eğilimi sürdükçe kentsel kaynaklı hava kirliliği Türkiye’nin önemli bir sorunu olmayı sürdürecek gibi görünmektedir. Endüstrileşme de endüstri kuruluşlarının yanlış yerlerde yapılandırılması ve yanma sonucu atık gazların yeterli teknik önlemler alınmadan havaya bırakılmasıyla hava kirliliğine etki eden diğer bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde endüstriden doğan kirlenme önemli bir yer tutmaktadır. Bunun nedenleri söz konusu ülkelerde ileri teknolojilerin kullanılmaması, kirliliği önleyici çözümlerin pahalı oluşu nedeniyle uygulamaya geçirilememesidir. Günümüzde ortaya çıkan tablo; gelişmiş ülkelerin bu tür kirlilik yaratan endüstrileri kendi ülkeleri yerine, gelişmekte olan ülkelerde kurarak kendilerini korudukları ve bu arada gelişmekte olan ülkelerde endüstri kaynaklı hava kirliliğinin giderek artan bir sorun olduğudur. Türkiye de bu sorunu yaşayan ülkelere tipik bir örnektir. 2. Gürültü Gürültü sorunu; teknolojideki gelişmeler ve buna bağlı olarak yaşam biçiminde oluşan değişiklikler sonucu insanoğlunda olumsuz fizyolojik ve psikolojik etkiler yaratan, arzu edilmeyen sesler olarak tanımlanmaktadır. İnsanların yaşamında çeşitli fiziksel ve psikolojik sorunların ortaya çıkışında etkisi bulunan bu çevre ve sağlık sorunu “gürültü kirliliği” olarak da isimlendirilmektedir. Kişisel özelliklere göre basınç, frekans ve tizlik gibi sesin değişik özellikleri farklı olarak algılanmakla birlikte sesin şiddetini belirlemede kullanılan bir ölçüt vardır. Sesin insan kulağına göre şiddetini belirten, gürültü ölçmede yaygın olarak kullanılan ölçü Standart Örgütü’nün ISO normal saydığı gürültü düzeyi 58 desibel dBdir. İnsan sağlığına 90 dB’in üzerindeki gürültülerin zararlı olduğu, 140 dB’i aşan gürültülerin ise ciddi beyin tahribatına neden olduğu belirtilmektedir. Gürültünün canlıların ruh sağlığı üzerinde de olumsuz etkileri olduğu saptanmıştır. Ülkelerin belli başlı kültürel özellikleri, kullanılan teknolojilere bağlı olarak değişmekle birlikte belli başlı gürültü kaynakları; motorlu araçlar, inşaat makina ve donanımları, uçak, çeşitli makinalar ve ev aletleridir. İnsan sağlığı üzerinde önemli etkileri olduğu saptanan bu çevre sorununa içinde bulunduğunuz sosyal çevreden bir banka şubesi, hastanedeki poliklinikler, çevredeki inşaatlar, uçak gürültüleri gibi örnekler bulmanız olası mı? 3. Su Dünyanın dörtte üçünün sularla kaplı olduğu, canlıların ağırlığının ise yüzde yetmiş beşini suyun oluşturduğu düşünülürse, suyun canlı varlıkların yaşamındaki işlevini anlamak kolaylaşabilir. Keleşve Hamamcı’nın aktardıklarına göre yeryüzündeki sular, yüzeysel ve yeraltı suları olarak gruplandırılabilir. Bunlardan yüzeysel suların % tuzlu sulardır. Tatlı suların büyük bir kısmını kutuplardaki buzullar oluşturmaktadır. Su kirliliği kavramı ile su kaynaklarının kullanılmasını bozacak ölçüde, organik, inorganik, biyolojik ve radyoaktif maddelerin suya karışması kastedilmektedir. Doğanın işleyişi incelendiğinde, dışsal destekler olmaksızın suyun belli bir düzeydeki kirlenmenin üstesinden gelebildiği görülmektedir. Ancak kirleticilerin türü ve miktarı arttığında bu işlem etkisiz kalmakta ve kirlilik ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde oluşan sürecin yanı sıra su kirliliği, havada oluşan kirlenme ile toprak kirliliği de suyun doğal dolanımı nedeniyle su kaynaklarının kirlenmesine yol açar. Bu nedenle su kirliliği sadece kirleticilerin doğrudan su kaynaklarına ulaşmasından değil, hidrolojik süreçler yolu ile dolaylı bir biçimde de oluşabilmektedir. Türkiye, su kaynakları açısından dünyanın şanslı ülkelerinden biridir. Ancak ülkemizin karşılaştığı çevre sorunları içinde su kirliliği önemli bir yer tutmaktadır. Toprak; canlı doğal kaynakların varlıklarını sürdürebilmeleri için hava ve su ile birlikte vazgeçilmez, bir doğal kaynaktır. Toprak kirliliği, insan etkinlikleri sonucunda, toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının bozulmasıdır. Söz konusu kirliliğin, toprakta yanlış tarım teknikleri, yanlış ve fazla gübre ile tarımsal mücadele ilaçları kullanma, atık ve artıkları, zehirli ve tehlikeli maddeleri toprağa bırakma sonucunda ortaya çıktığı belirtilmektedir. Kirli havanın içerdiği zehirli gazların neden olduğu asit yağmurları ve kirletici gazların toprakta birikmesi, çeşitli yollarla kirlenen sularla sulanan toprağın kirlenip yapısının bozulması, tarımda kullanılan ilaçlar ve yapay gübrelerin bilinçsiz kullanımıyla uzun süre bozulmadan kalabilen katı atıkların gerekli süreçlerden geçirilmeksizin depolanması gibi etkenler toprağı kirletmekte ve hatta kullanılmaz duruma getirmektedir. Bunlara ek olarak toprağın kendi yapısından kaynaklanan sorunlarla birlikte erozyon Türkiye’nin çok ciddi toprak sorunlarından biridir. Keleş ve Hamamcı’ya göre belli bir ülkeye, bölgeye ya da yöreye özgü bitki örtüsü flora, yabanıl hayvan topluluğu da fauna olarak adlandırılır. Bir başka deyişle flora ve fauna insan dışındaki canlı ögeleri içeren biyolojik zenginliktir. Ağaç topluluğu biçimindeki genel anlayıştan çok daha kapsamlı olarak orman; bitki örtüsü, hayvan ve mikroorganizmalar, mineral maddeler, hidrolojik ve mikroklimatik özelliklerle, aralarında madde ve enerji akımı bakımından ilişkiler bütününe sahip ağaç ve ağaççık topluluğu olarak değerlendirilmektedir. Ormanların su kaynaklarını sürekli tutma, toprakları erozyondan koruma, ısı oranlarını dengede tutarak sıcaklığı düzenleme gibi işlevleri vardır. Ülkemiz genişliğinin % kaplayan ormanlar yangınlar ve tarım için alan açma çabaları ile her geçen yıl hızla yok olmaktadır. Ender bulunan doğal ve kültürel değerleri koruma amacıyla yapılan düzenlemeler olan Milli Parklar uygulaması ilk olarak 1958’de başlamıştır. Muğla-Ölüdeniz, Çorum-Çatak ve Bolu-Abant gibi bazı bölgelerin “Tabiatı Koruma Alanları” olarak korunması sevindirici bir gelişmedir. Hava, su ve toprak arasındaki doğal işleyişin sürekliliğini sağlama gibi bir işlevi yanında hayvanların otlatılmasına yarayan çayır ve mer’alar açısından da ülkemizdeki görünüm giderek dramatikleşmektedir. Şöyle ki çayır ve mer’aların büyük bir kısmı sürülerek tarla yapılmakta, yanlış otlatma nedeniyle tahrip olarak hızla yok olmaktadır. Bunun sonuçları sadece doğanın dengesinin bozulması olarak ortaya çıkmayıp, hayvancılığın yara almasına, ekonomik kayıplara neden olmaktadır. İnsanların varolan toprakları akılcı bir biçimde kullanmayıp, erozyonla mücadele etmeyip, öte yandan çevrenin nem oranını dengeleme, oksijen üretimi gibi işlevleri olan sulak alanları kurutularak toprak kazanma çabaları açıklanabilir gibi görünmemektedir. Yeryüzünün yalnızca belli bir bölgesinde yetişen bitkiler olan endemik bitkiler ile belli bir bölgede yaşayan hayvan türleri olan endemik hayvanlar da çok önemli doğa ögeleri iken, çevre kirliliğinden paylarına düşeni alıp, hızla yok Türkiye dünyanın en zengin floraya sahip ülkelerinden biridir. Keleş ve Hamacı’dan alınan bilgiye göre Avrupa kıta florası 12000 dolaylarındayken, Türkiye florası 9000 dolaylarındadır. En zengin endemik bitkiye sahip Avrupa ülkesinde 2750 endemik bitki varken ülkemizde bu sayı 3000’i bulmaktadır. İnsanoğlunun çağlar boyunca geliştirdiği uygarlıkların ürünü olan kültürel çevre, yine insanoğlunun yıkıcı ve bozucu etkisi ile karşı karşıyadır. Çevrenin doğal ve kültürel boyutları ile bir bütün olarak korunması fikrinin gelişmesine karşın, ülkemizde bu görüşün yasal dayanaklara kavuşturulması ilk kez 1906 yılında tarihi değerleri korumak için çıkarılan AsarıAtika Nizamnamesi ile gerçekleşmiş, daha sonra 1973 yılındaki Eski Eserler Kanunu ve 1983 yılında Kültür ve Tabiyat Varlıklarını Koruma Kanunu ile yeniden düzenlenmiştir. Ülkemizde kültürel çevrenin korunmasıyönündeki adımlar hem oldukça geç atılmış, hem de günümüzde yeterli düzeye erişememiştir. Kültürel çevreden söz ederken kültür varlıkları ve sit gibi bazı kavramlar kullanılmaktadır. Kültür varlıkları;tarih öncesi ve tarihsel devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıkları kapsamaktadır. Sit; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi olayların geçtiği kültür varlıklar açısından son derece zengin bir ülke olmasına ve pek çok bölge sit alanı olarak ilan edilmiş olmasına karşın zamana ve insana bağlı yıkıcı etkilerden korunduğu söylenemez. Kültürel çevre ile ilgili sorunlar; bireylerdeki çevrenin korunması bilincinin eksikliği, çarpık kentleşme, ekonomik sorunlar, kültürel değerleri koruma ve bakım için ayrılan kaynakların sınırlılığıya da yanlış kullanımı gibi etkenlerin ürünüdür. Benzer Yazılar Her insanın vicdanında bir leke vardır. Benim de vicdanımda böyle bir leke var. Ama insanların çoğu ruhlarının yüzünü örten bu süslere karşı çok ilgisiz davranırlar. Onlar bu lekeyi, sanki sırtlarında kolalı bir gömlek taşır gibi kolayca taşırlar.. Oysa ben bu çeşit gömlekler giymiyorum. Galiba da bunun için, vicdanımdaki leke bana büyük bir ağırlık veriyor. Kısacası ben, günahımı itiraf etmek istiyorum. İşte kalemi elime alıyor ve uzun zamandan beri yüreğimi ezen o kara lekeyi, fırçayla temizler gibi ruhumun üzerinden temizlemek istiyorum. * Bütün bunlar, neşeli bir mayıs günü, sokakta başladı. O gün dolaşırken ortaokul öğrencilerinden tanıdık bir kıza rastladım. Kızın adı Lizoçka idi. Lizoçka'nın çok neşeli ela gözleri vardı. Ama şimdi bu gözler üzüntülüydü. Ona rastladığım zaman pembe, zarif ve canlı yüzü, cansız ve solgundu. "Günaydın Lizoçka," dedim, "kukla bebekleriniz nasıl?" "Günaydın!" diye cevap verdi. Sesinde gözyaşlarını fark etmiştim. Sanki korkuyla sordum "Kızım, sana ne oldu?" Onu sevdiğimi itiraf ederim. O da bu sevgime, on iki yaşının bütün gücüyle ve tutkusuyla karşılık veriyordu. Ben o zamanlar henüz elli üç yaşındaydım. "Bize...Yine bir kompozisyon ödevi verdiler." "Kompozisyon ödevi mi?... İyi de konu o kadar hazin mi ki, daha yazmadan ağlamaya başladınız?" "Size göre hava hoş," dedi. "Sizi kompozisyon yazmaya zorlamıyorlar." "Ne yazık ki, Lizoçka, bizi de zorluyorlar. Yalnız aramızda şu fark var Sizi öğretmeniniz zorluyor, bense yaşamak için yazmak zorundayım. Bunlardan hangisinin daha kötü olduğunu tartışmayacağım. Ama üzülmeyiniz canım, sizin yerinize ben yazarım. Konu nedir?.." "Su... Suyun Doğa ve İnsan Yaşamındaki Önemi...Yazacak mısınız? Hem de 5 alacak?" "Çalışacağım. Hem de aferinli olmak şartıyla..." "Sonra bebek oynamaya gelir misiniz?" "Yazdıktan sonra mı? Herhalde gelirim. "Hoşça kalın. Ne sevimlisiniz!..." Lizoçka yanımdan ayrıldı. Ben, biraz da bu işin ehli olduğum için Lizoçka'ya ödevini yazmayı böyle çabucak teklif etmiştim. Bir keresinde lise beşinci sınıf öğrencilerinden bir kıza Skalozub ile Molçalin'in Karakterlerindeki Olumlu Noktalar konusu üzerine yazdığım ödev için 2 vermişlerdi. Yine bir başka kez lise beşinci sınıf öğrencilerinden birisine Anaya Babaya Saygı Göstermenin Yararları konusu üzerine yazdığım bir ödeve 1 vermişlerdi. Bunun için yapacağım işi biliyordum. Ama yine de düşünmeye başladım. Lizoçka'nın tam not almasını istiyordum. Beş'ten aşağı olmasın diye nasıl bir ödev yazmalıydım? Biraz düşündükten sonra, şu kararı verdim Ödevi yazmadan önce, koca bir adam olmadığımı, kırmızı yanaklı on iki yaşında minimini bir ortaokul öğrencisi olduğumu iyice hatırımda bulundurmalıydım. Öğretmen, öğrencisine bir ödev verirken öğrencinin bu konu hakkındaki bilgisini, onun psikolojisini, üslubunu, sonunda kompozisyon üzerine olan görüşlerini de hiç kuşku yok, hesaba katmaktadır. Bunun böyle olduğu muhakkaktır. Demek ki ben elden geldiğince bir çocuğu taklit etmeye çalışacaktım. Çok güzel. Eve geldikten sonra bir kanepeye uzandım, bir sigara tellendirdim. Hiç de uyumaya niyetim olmadığı halde uyudum. Ödev, cumartesi için verilmişti. Benimse daha iki günüm vardı. Ertesi gün de ödevi yazamadım. Son gün geldi, çattı. Su... Suyun Doğa ve İnsan Yaşamındaki Önemi konulu ödevi yazmak üzere masamın başına geçtim. Başım çok ağrıyordu. Ama buna karşın ödevi yazdım. Bitirdikten sonra okudum. Ama hiçbir şey anlamadım. Herhalde bir çocuk yazısını çok iyi taklit etmiş olacaktım. Bundan ötürü de öğretmeni iyice memnun edeceğime karar vererek ödevi Lizoçka'ya götürdüm. Lizoçka beni büyük bir sevinçle karşıladı. "Hazır, ha!" dedi. "Ne kadar iyi!... Beş numaralık mı yazdın? Herhalde beş numaralık. Tabii... Siz yazar değil misiniz?...Haydi şimdi bebek oynayalım." Gittik, bebek oynadık. Sonra ben eve döndüm. Gece çok rahat bir uyku uyudum. * Pazar günü Lizoçka'ya gittim. Beni annesi karşıladı. Gözleri, iki tabanca namlusu gibi bana çevrilmişti. "Siz misiniz beyefendi hazretleri?" diye sordu. "Siz ha?... Siz yazar, siz edebiyatçı ha?! Dediklerimi duyuyor musunuz? Kızıma ne yaptığınızı biliyor musunuz?" "İzin veriniz de ne yaptığımı anımsayayım!..." "Gelin de ona bir bakın!" Odaya girdim ve gördüm. Lizoçka yatakta yatıyordu. Zavallı kız avazı çıktığı kadar ağlıyordu. "Lizoçka!..."dedim. "Ahhh...Anne!..."diye haykırdı."Kapıcı Matvey'e söyle de bu adamı bıçakla mı, baltayla mı, neyle olursa olsun, öldürsün! Öldürün bu adamı!..." Bu, gerçekten şaşılacak bir şeydi. "Ne olduğunu bana lütfen anlatınız," dedim. "Kızımı bütün öğrenciler arasında gülünç bir duruma düşüren, ona sıfır aldırtan şu iğrenç kompozisyonunuzu alınız da..." Kompozisyonu ihtiyatla aldım. Cebime yerleştirerek evime yollandım. Eve gelir gelmez ödevi okudum. İşte siz de okuyun "Su... Suyun Doğa ve İnsan Yaşamındaki Önemi Su, ıslak bir sıvıdır. Yeryüzünde peyda oluşu, tarihten önceki zamanlara rastlar. İlk zamanlar dünya daki su çok azmış. Ama Tanrı'nın emir ve iradesiyle büyük bir tufan olmuş. Bunun sonucu olarak yeryüzündeki suyun miktarı karalardan da fazla olmuş. O zamandan beri dünyadaki su hiç bir tarafa akmaksızın bataklıklarda, göllerde, denizlerde toplanmaktadır. Su, alçak yerlerde birikir ve durur. Sıvı halinde olduğu için yüksek yerlerde tutunamaz! Suyu bir dağın tepesinden dökecek olursak, kısa bir süre sonra tümüyle aşağıya akar. Bunun içindir ki dağ etekleri, daima denizlerle, göllerle, bataklıklarla çevrilidir. Suyu bir portakal üzerine dökecek olursak orada durmadığını, kayıp gittiğini görürüz. Oysa dünya da bir portakal gibi yuvarlak olduğu halde dünya üzerindeki sular kaymamakta ve durabilmektedir. Bütün ırmaklar yukarıdan aşağıya doğru akar... Çünkü onlar da sıvıdır ve yüksek yerlerden kök alırlar. Hatta suyu bir döşeme üzerine bile döksek, daha alçak yanlara doğru aktığını görürüz. Suyu yağdan ayırt etmek çok kolaydır. Çünkü su, yazın donmaz!... Oysa yağı mahzene koyacak olursak yazın da donar. Öteki yağlara göre zeytinyağı suya daha çok benzer. Bataklıklardaki sular kirli, denizlerdeki sular tuzludur. Bundan ötürü içilmezler. İçmeye yarayan sular ırmak sularıdır. Bunlar ancak, borulu sular bulunmadığı zamanlar içilir. Su içmek zararlıdır, çünkü insan kendisini üşütebilir. Çay, kahve, kvas içmek daha yararlıdır. Su ulaşım yolu olarak da yararlıdır. Suları çok olan devletler çok gelişmiş ticaretleriyle göze çarpmaktadırlar. Eski Finikeliler ve Yunanlar, şimdiki İngiltere bu çeşit devletlerdendir. Suyun üzerinde yürünemez!... Çünkü su sıvıdır. Ayaklar altında dağılarak insan batar. Su yazın, doğada yağmur halinde görülür. Çamur da bu yüzden olur. Yağmur yağdığı zaman ilkin damların üzerine düşer!...Oradan da küçücük seller halinde toprağa akar. Yağmur yağdığı zaman büyükler, ayaklarında lastik, ellerinde şemsiye olduğu halde dolaşırlar. Çocuklar ise evde otururlar. Tabii bundan ötürü de canları sıkılır. Kışın yağmur donar ve kar halinde toprağa düşer!... Bundan ötürü de soğuk olur. Su ile sabun köpürtüldüğü zaman çok güzel sabun baloncukları yapılabilir. Sabundan baloncuklar yapmak için biraz sabun, su içinde eritilir. Sonra da bir saman çöpü ile üflenir. Yalnız üflerken dikkatli davranmak gerekir. Bir insan terli olarak su içecek olursa kendisini üşütebilir. Suda yıkananlar, boğulanlar da vardır. Böylece suyun doğada ve insan yaşamında çok önemli bir rol oynadığını açıkça görüyoruz. Yelizaveta Piyonova." İşte benim yazdığım kompozisyon. Okuduktan sonra, ne yalan söyleyeyim, yazdıklarımdan memnun kaldım. Çünkü bu yazı, tam bir ortaokul öğrencisi üslubuyla yazılmıştı. Çocuk psikolojisine yabancı olduğu da iddia edilemezdi. On iki yaşlarındaki bir kızın, Finikelilerin ticaretinden çok sabun köpükleriyle ilgileneceğini biliyordum. Bunun için de suyun kültüre yaptığı hizmetten çok sabun köpükleri üzerinde durmayı yeğlemiştim. Ben şarabın sudan daha iyi olduğunu kanıtlamaya kalkmadım. Oysa bunu çok iyi yapabilirdim. Ben, on iki yaşındaki bir ortaokul öğrencisinin bilemeyeceği şeyler üzerine bir sözcük bile yazmadım. Bana öyle geliyor ki, ben, bu yaştaki bir kızın bileceği her şeyden söz ettim. Bilmem ki, şu sayın öğretmene ne demeliydim? On iki yaşındaki bir kıza böyle bir ödev yazmayı bir de o denesindi! Bu adam kızıma niye sıfır vermişti? Bu sayın kişiyle görüşmeye karar verdim. * Öğretmenle görüşmeye gittiğim zaman karşımda uzun suratlı, zayıf bir adam gördüm. İki ayağı üzerine kalkmış bir kertenkeleyi andırıyordu. Ona; "Beyefendi," dedim, "ben, ortaokul öğrencilerinden Yelizaveta Piyonova'nın yazdığı Su... Suyun Doğa ve İnsan Yaşamındaki Önemi konulu ödevin yazarıyım.!" Öğretmen dehşetle bağırdı "Bunu itiraf etmeye utanmıyor musunuz?..." "Ben sizinle kendim için konuşmaya gelmedim. Amacım Piyonova'ya niçin sıfır verdiğinizi öğrenmektir." Öğretmen güvenle karşılık verdi "Ödevi için verdim." "Bu ödevin neresi hoşunuza gitmedi?..." "Baştan başa saçma!.." Yanıma bir silah almadığıma acıdım. Bu öğretmeni, büyük bir sevinçle, top mermisiyle öldürebileceğimi hissediyordum. Gene de ona yine sakin karşılık verdim "Beyefendi," dedim, "siz galiba doğada ağaç olmadan orman yetişebileceği kanısındasınız! Siz öğrencinizden su ve doğa üzerine açık bir fikir istiyorsunuz!... Ama sayın efendim, öğrencinizin doğayla en küçük bir ilişkisi bulunmadığını bilmem farkında mısınız? Liza kagir bir evin ikinci katında oturmaktadır. Onun evinden doğaya olan uzaklık pek büyüktür. Sizin de bileceğiniz üzere doğa kentlerin dışında bulunur. Liza'nın anasıyla babası, kızlarını doğayla tanıştırmak konusunda henüz hiçbir şey yapmamışlardır. Buna emin olunuz ki, Piyonova doğanın nerede bulunduğunu, ne olduğunu size anlatacak bir durumda değildir." "Tuhaf!... Bu gerçekten çok tuhaf. Pekiyi, sizin amacınız ne?" "Piyonova'ya bir başka konu veriniz! Bundan sonra onun ödevlerini yazmayacağıma size yemin ederim." "Bir başka konu mu? Şu olabilir. Bu kez de Deniz ve Çöl konusunu yazsın!" Ben yalvarırcasına öğretmenin yüzüne baktım. "Deniz ve Çöl..." diye tekrarladı, "güzel bir konu." Ben can sıkıntısıyla cevap verdim "Ama efendim," dedim, "kız ömründe ne bir deniz görmüştür, ne de bir çöle gitmiştir." "Bu kız hiç de gelişmemiş! Öyleyse Doğanın Etkisi konulu bir şey yazsın!" " Yine doğa..." "Haklısınız. O zaman, Baltık Denizi ve onun Ekonomik, Politik, Kültürel ve Ticari Durumu üzerine bir şey yazsın!..." "Kızcağız bu çocuk yaşında henüz politika ticaretine alışmadı ki, a efendim!..." "Bu kız da ama geri kafalı imiş ha!... Peki, ona ne versek acaba? Çatski ile Hlestakov'un Karakterleri Arasında Ortaklaşa Noktalar Nelerdir? bunu yazsın!" Bütün insanlar gibi ben de bir dereceye kadar yumuşak başlı ve insan severim. Bununla birlikte, ben bunu kendimi mazur göstermek için söylemiyorum. Ancak günahımı itiraf etmiş olmak için söylüyorum. Öğretmenin odasında çini bir soba vardı. Sobanın üst yanında bir hava deliği bulunuyordu. İşte öğretmeni kendi kravatıyla bu deliğe bağladım ve onu oracıkta asıverdim. Asılan öğretmen ayağa kalkmış kertenkeleye olan benzerliğini ancak kaybetti. Ama bunun dışında kimsenin hiçbir şey kaybetmediğini sanıyorum. İşte bütün söylemek istediğim bu kadardır. *** Pazar Neşesi Temel yaşlanan karısının artık eskisi gibi duyamadığını düşünüyordu. Belki de, bir kulak doktoruna götürüp, duyma cihazı almalıydılar.. Tamam da bunu Fadime'ye nasıl söyleyecekti. Önce doktora gitti. Derdini anlattı. "Kolayı var" dedi, doktor. "Evde sen bir test yapıp, duyup duymadığını kontrol edersin. Sonra durumu eşine anlatır, alır bana getirirsin. Bir kulaklık takarız.." Sonra testi anlattı. Temel önce 30, sonra 20, sonra 10, sonra 5, sonra 2 metreden normal sesle bir soru soracak ve karısının kaç metreden cevap verdiğini gelip doktora söyleyecekti. Temel eve koştu. Daha bahçedeyken, açık mutfak penceresinden Fadime'yi gördü. 30 metreyi tahmin etti ve normal sesle sordu. "Akşama ne var, hanım?." Cevap yok.. 20 metreye geldi. "Akşama ne var, hanım?." Cevap yok.. 10 metreye, 5 metreye geldi. "Akşama ne var, hanım?." Cevap yok.. En son 2 metreye geldi. "Akşama ne var, hanım?." Gene cevap yok.. İçeri girdi. Karısının tam arkasında durdu ve sordu.. "Fadime akşama ne var?." "Allah kahretsin Temel" diye bağırdı Fadime, "Beş defadır, 'Tavuk' diye bağırıyorum sana.. Sağır mısın?." Latin Sözleri "Docendo discitur." "Öğreterek öğrenilir! Seneca Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. 1 Kara, hava ve suyun canlı yaşamındaki yeri oldukça önemlidir. Canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi, çevresindeki yapıların uygun olup olmamasına bağlıdır. Bir canlının yaşadığı bölgedeki çevre koşullarının iyi olması, yaşamını oldukça kolaylaştıran bir durumdur. Çevre koşullarının kötü olduğu bir ortam, canlıların yaşamını tehlikeye sokmaktadır. Bu tarz ortamlarda yaşayabilen canlı sayısı yok denecek kadar azdır. Kara, hava ve suyun canlı yaşamındaki önemi bir örnek ile açıklanacak olursa, ormanda yaşayan canlıların sayısı çölde yaşayan canlıların sayısına göre daha çoktur. Bunun nedeni kara, hava ve su açısından ormanların canlı yaşamına daha uygun olmasıdır. Çölde çevre koşullarının zor olması, çoğu canlının yaşayabileceği bir ortamı Katmanının Canlı Yaşamındaki Önemi Nedir?​Canlılar için karanın önemi, sahip olunan özellikler neticesinde oldukça fazladır. Pek çok türdeki canlı kara katmanında yaşamaktadır. Kara katmanının canlı yaşamındaki önemi açıklanacak olursa, şu şekilde sıralanabilir; Kara katmanı, bütün bitkilerin yaşamını sağlamaktadır. Kara katmanının bitkilere yaşam alanı olması sebebiyle hayvanların besin ihtiyacını da karşılamaktadır. Bu katman hayvanların çevre koşullarında barınabileceği alanları içerir. Toprağın altında hayatlarını sürdüren canlılar için yaşam alanıdır. Köstebek, solucan ve böcek vb. canlılar örnek olarak verilebilir. Hava Katmanının Canlı Yaşamındaki Önemi Nedir?​Canlılar için havanın önemi yaşamlarını devam edebilmeleri açısından kritik bir özelliğe sahiptir. Bu sebepten hava koşullarının kötüye gitmesi bütün canlıların yok olabilmesine neden olabilecek bir durumdur. Hava katmanının canlılar için önemi şu şekilde sıralanabilir; Hava katmanı hayvanların ve bitkilerin yani bütün canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu oksijen ve karbondioksit gibi gazları içerisinde bulundurmaktadır. Dünya’nın yaşanabilir bir yer olabilmesi için hava sıcaklığını ayarlamaktadır. Hava katmanı, sıcaklığı uygun seviyelerde tutmaktadır. Su Katmanının Canlı Yaşamındaki Önemi Nedir?​Canlılar için suyun önemi oldukça büyüktür. Canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için hayati derecede önemli özellikler barındırmaktadır. Bu özellikler açıklanacak olursa, şu şekilde sıralanabilir; Bütün canlıların ihtiyacı olan suyu içerisinde bulundurur. Su katmanında buharlaşma olayının meydana gelmesi ile arasında yağmurlar görülebilmektedir. Yaşam alanının su olduğu bütün canlıların içerisinde barınmasını sağlamaktadır.

kara hava ve suyun canlı yaşamındaki önemi