kapı ile ilgili şiirler ünlü şairlerden

AnlamDünyamızın Ayrılış Noktası: Yollar Şuurumuz, nefesimiz gibi her an capcanlıdır. Nefesle bedenimiz işlevlerini yerine getirdiği gibi şu En Güzel Korku ile ilgili şiirler kısa Sayfamızda amatör ve ünlü şairlerden bu konu ile ilgili şiirleri bulabilirsiniz. Türk Atasözü Yalan zeka işidir dürüstlük cesaret. Yalan konusu bildiğimiz gibi hemen hemen her insanın hayatı içerisinde olan ve kimisinin çok sevdiği kimisinin ise nefret ettiği konulardan birisi olarak LAVİNİA. Sana gitme demeyeceğim. Üşüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar. Yanımda kal. Sana gitme demeyeceğim. Gene de sen bilirsin. Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, İncinirsin. 1932yılında ise, eser miktarın artması ile 1262 yılında yapılmış olan Pervane Medresesi’ne nakledilen eserler, burada depolanmaya devam edilmiş ve ilk müzenin çekirdeği oluşturulmuştur. 1941 yılında ziyarete açılan Müze, 1945 yılında memurluk ve 1947 yılında müdürlük olmuş ve bir süre sonra da yine memurluk olarak faaliyetini sürdürmüştür. En güzel Atatürk şiirleri, daha doğrusu Atatürk ile ilgili 10 Kasım şiirleri, Atatürk’ü anlatan en güzel şiirler, okullarda okunabilecek en iyi 10 Kasım şiirleri, ünlü şairlerden 10 Kasım şiirleri, kısa 10 Kasım şiirleri ve uzun 10 Kasım şiirleri bu sayfada. nama nama bagian motor beat dan gambarnya. Usta şairler tarafından yazılan, İstanbulu anlatan en güzel şiirleri sizler için derledik. Bu şiirleri okuyunca İstanbul'un kokusunu içine çekeceksiniz. Orhan Veli Kanık, Atilla İlhan, Nedim, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi İstanbul aşığı şairleri tarafından ele alınan muhteşem İstanbul konulu şiirleri siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. İstanbul'u İstanbul yapan en güzel şiirler, facebook gibi sosyal ağlarda paylaşabileceğiniz en güzel İstanbul şiirleri; En Güzel İstanbul Konulu Şiirler Köprüde Sabah Gece, yavaşça siyah mantosunu sürükler Vapurlar, şimdi suya bırakılmış kütükler, Ufuk, banyo edilen bir fotoğraf camıdır… Dağlar dudaklarını boyar pembe bir tüyle Köprüde fersiz gözler açılır üzüntüyle Sabah, ıstırap çeken kalplerin akşamıdır… Kollarını gererken iş bekleyen bir sandal, İlk ışıklar açılır esmer sularda dal dal; Rüya görür kıyılar bir uyanık uykuda… Gecenin bir mehtabı andırırken sonları, Gemi fenerlerinin ziyadan bastonları Kaybolur ağır ağır kurşunileşen suda… Paslı mızraklar gibi uyuklayan direkler Bir gün yapacakları muhayyel cengi bekler, Uçuşur beyaz deniz kuşları alay alay… Buruşuk bir deriyi andırır titreyen su, İner merdivenlerden ilk vapurun yolcusu, Uyandırır ihtiyar köprüyü bir tramvay… Sabahattin Ali *** Kaside Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır Bir kân-ı niamdır ki anın gevheri ikbâl Bir bağ-ı iremdir ki gülü izz ü alâdır Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ El-hak bu ne halet bu ne hoş âb u hevâdır Her bağçesi bir çemenistân-ı letâfet Her kûşesi bir meclis-i pür-feyz ü safâdır İnsaf değildir ânı dünyaya değişmek Gülzarların cennete teşbih hatadır Herkes irişür anda muradına ânınçün Dergahları melce-i erbab-ı recâdır Kala-yı meârif satılır sûklarında Bazâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemâdır Camilerinin her biri bir kûh-i tecellî Ebrû-yi melek andaki mihrâb-ı duâdır Mescidlerinin her biri bir lücce-i envâr Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır Ser-çeşmeleri olmada insana revân-bahş Germ-âbeleri câna safâ cisme şifâdır Hep halkının etvarı pesendîde-i makbul Derler ki biraz dilleri bî-mihr ü vefâdır Şimdi yapılan âlem-i nev-resm ü safânın Evsafı hele başka kitâb olsa sezâdır Nâmı gibi olmuşdur o hem sa’d hem âbâd İstanbul’a sermâye-i fahr olsa revâdır Kûh-sarları bağları kasrları hep Güya ki bütün şevk ü tarab zevk u safâdır İstanbul’un evsafını mümkün mi beyân hiç Maksûd heman sadr-ı kerem-kâra senâdır - Nedim *** İstanbul Türküsü İstanbul’da, Boğaziçi’nde, Bir garip Orhan Veli’yim; Veli’nin oğluyum, Tarifsiz kederler içinde. Rumeli hisarı’na oturmuşum, Oturmuş da bir türkü tutturmuşum “İstanbul’un mermer taşları; Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları; Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları; Edalı’m, Senin yüzünden bu halim.” “İstanbul’un orta yeri sinema; Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur, sevişirmiş, bana ne? Sevdalı’m, Boynuna vebalim!” İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim. Bir fakir Orhan Veli; Veli’nin oğlu, Tarifsiz kederler içindeyim. Orhan Veli Kanık *** Canım İstanbul Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım… İstanbul, İstanbul… Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik… Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat… Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana Öleceğiz ne çare? .. Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet… O manayı bul da bul! İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul… Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar… Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir Katibim’i… Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul… Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler… Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar… Gecesi sümbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul… Necip Fazıl Kısakürek *** Bir Gün Sabah Sabah Ver elini Haydarpaşa demişiz, Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl, Hava hafiften soğuk, Deniz katran ve balık kokulu Köprüden kayıkla geçmişim karşıya, Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu… Bir gün sabah sabah kapıyı vursam, -Kim o? dersin uykulu sesinle içerden. Saçların dağınıktır, mahmursundur. Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim, Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam, Uykudan uyandırsam seni, Ki daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten. Fabrika düdükleri ötmededir. - Turgut Uyar *** İstanbul'u Dinliyorum İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Birşey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. Orhan Veli Kanık *** Gözlerin İstanbul Oluyor Birden Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. Martılar konuyor omuzlarıma, Gözlerin İstanbul oluyor birden. Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen Durgun sular gibi azalacağım Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen. Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince Yalnız gözlerime bak diyeceksin. Ellerim usulca ellerine değince Kaybolup gideceksin Yavuz Bülent Bakiler *** İstanbul Sana geldim, içim ümitlerle dolu Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur Bir gün ben de eririm caddelerinde Çürür kemiklerim adım unutulur Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak Göğü, bulutların, denizlerin kalır Oynama İstanbul, benimle oynama Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır Ezilmiş ellerimin arasında başım Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış İşte gelip kapılarına dayanmışım Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim Beni sarhoş etme, başım dönüyor Üstüme varma İstanbul, kederliyim Ümit Yaşar Oğuzcan *** Sen İstanbul Kokardın Martıların gözlerinden dinledim İstanbul'un boğazı yanmış dün gece Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize Ben bu şehre yüreğimi içirmedim Göklerden hicran yağdı, İstanbullu bir geceydi Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi Yalansa kahrolayım, sen İstanbul kokardın Sevda dediğin gülüm bir busedir dudağımda Bıçak gibi, yasak gibi, kan gibi... Utanır, intihar ederdi ölüm, Hayata rest çekip ağladığımda, Korkak gibi, tutsak gibi, yaşanmamış an gibi... Ben lal olmuş bülbülüm, sen deli gülsün bağımda Toprak gibi, yaprak gibi, candan özge can gibi Kuş uçmaz kervan geçmez dağımda, Kah aşkı yağan kar tanesi Kah Leyla tüten rüzgardın Zambak gibi leylak gibi, Sigaramda duman gibi Sevdiceğim, sen İstanbul kokardın Dayadım ondörtlüyü İstanbul'un şakağına İstediğim gül içmekti gözlerinden bir yudum Seni sordum gündüzlerce bu şehrin her sokağına Söylemedi, inat ettim gece seni uyudum Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim Ayla toprak şahittir, şahittir denizle gece Sensizken, İstanbul'da bir kez olsun gülmedim Yıllar kapımı çaldı, ellerinde vur emri Yokluğun var sen yoktun, ölüm geldi ölmedim Ağladım yüreğimde sen, sende divane İstanbul Aşkından hatıra dedim göz yaşımı silmedim Ben bir sana, bir bu şehre gül dedim Belki de can ben bu şehri güller için çok sevdim Gözlerimden dökülen yaş denizi ıslatıyor Sevda kilim, hasret nakış, gönül derdi dokuyor Çatlayası deli yürek 'sen sen' diye atıyor Oy gece gözlüm oy, İstanbul seni kokuyor Serdar Tuncer *** İstanbul ve Sen İstanbul bana hep seni hatırlatıyor. Çünkü onun gözleri de en az senin ki karar yeşil. Hala, gülümseyen bir lale gibi bana sürgününü gönderiyorsun dört yanı çevrili bir kale gibi ne sır umut, ne de sır veriyorsun gemiler gidiyor, sen gidiyorsun sulara yansıyor yeşil gözlerin hüzün dalga dalga, ıssız ve derin beni İstanbul’a terkediyorsun sensiz ne şehrayin, ne deniz kalır gidersin, harabe olur İstanbul martılar göç eder; sular alçalır kendini çöllerde bulur İstanbul güneşi rengarenk şavkınla gökte saçlarını tarar iken bulurum beyazı, gecenin çizgilerinde ellerini arar iken bulurum sensiz çözülür mi gül ve mu/amma yüreğimden hala habersiz misin adını göklere yazarım amma mehtabı kaybolur düşlerimin - Nurullah Genç *** İstanbul Aşkı aldatan bir şehrin sancısındayım denizinde bir terkediş bir hüzün maviye nasıl kıydıysa yüreğin,nasıl kıydıysa yapma nolur .....topla kendini şehr-i İstanbul vururum seni İstanbul vururum boynundaki gerdanlıktan vururum seni en sarı sonbaharından topla kendini... sana yalvaran kaçıncı şair kaçıncı şiir bu yarım kalan sevişmelerden geldik sana şiirimiz öksüz kalsın diyemi dilim yetmiyorsa kalbimi dinle sevda de buna ekmek parası de aşk de ar namus de töre de cefa de vefa de topla kendini topla vururum seni İstanbul vururum en yeşil baharından kız kulen'den Aşiyan'dan Bebek'den denizinden vururum seni masmavi kanarsın masmavi ağlarım sana kendimi vurdurma bana topla kendini topla kendini şehr-i İstanbul - Naşide Göktürk *** İstanbul Yoktu Sen Olmasan Ben nice İstanbul’lular gördüm sana gelinceye kadar Kirli paçavralara benzerdi insanları Dostluktan, vefadan yoksun. Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış Ve herbiri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun. Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri Bir tutsam Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri Evlerinde bulduğum yalnızlık Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı. Günler boyunca Bir başka karanlık gelirdi Karanlığın biri kaybolunca Güneşler doğardı görmezdim. Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını. Bilmezdim... Zindandı bütün meyhaneler Duvarlar karaydı Köhne bir bizans eskisiydi İstanbul sensiz. Semt semt bir ağır yorgunluktu Sürekli bir aldanıştı sokak sokak Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca O büyük yalanlarda yaşadım. Senden habersiz bir ölü gibi Senden uzak zamanlarda yaşadım. Mabetler yıkıldı içimde Umutlar hayaller yıkıldı Bir gün bütün İstanbul yıkıldı. Sokaklar kaydı ayaklarımın altında Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı Gün oldu Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz. Toz toz oldum, duman duman oldum Aldığını geri vermedi yıllar Yitirdim kendimi bu rezil şehirde Seni buluncaya kadar. Eskiden bir lale hatırlardım Yada mavi mavi bir deniz İstanbul denince Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı Rıhtımlar balık balık kokardı. Ne zaman Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı. Vapur düdükleri durmadan öterdi. Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim Bana yeterdi. Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi Gezdim sokaklarında Sonra kaç yıl bir sevgi aradım İstanbul’u aradım. Belki de seni aradım bilmeden Ayaklarımın dibinde den,izler can çekişti Şehirler parçalandı Bir çağ öldü gözlerimin önünde Benim en güzel çağım öldü. Bizi topraktan yarattılar Gel gör ki... Bu şehirde Benim toprağım öldü. Seni aradım bu şehirde yıllarca Yana yakıla seni.. Sen kimdin, sen neredeydin kimbilir. Hep böyle sensizmiydi bu şehir. Bu şehir İstanbul’muydu ? Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde Gemiler demir almazdı Trenler işlemezdi Sen olmasaydın Bir ömür bitip Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde Bahar gelmezdi Ağaçlar çiçek açmazdı Seni bulmasaydım Ve ben yoktum İstanbul yoktu Sen olmasaydın. Ümit Yaşar Oğuzcan İstanbul Ağrısı kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kaynarken şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine İstanbul'san yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pancak pancak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları mavi asfaltlara çökmüş diz bağlıyor eğer sen yine İstanbul'san kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp intihar dumanlari içindeki Haydarpaşa'dan Anadolu üstlerine bakıp bakıp ağlayan sen eğer yine İstanbul'san aldanmıyorsam yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gozlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i zehirleyebilirim Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler uykusuz dalgalanıyor ulan İstanbul sen misin senin ellerin mi bu eller ulan bu gemiler senin gemilerin mi minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında liman liman götüren ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor antenlerinden neden peki İstanbul ya ben ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas ya benim kahrım ya senin ağrın ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi burgu burgu içime boşalttığın o senin ağrın o senin eğer sen yine İstanbul'san yanılmıyorsam koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine satır satır okumak istediğim sen eğer yine İstanbul'san eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim ulan yine sen kazandın İstanbul sen kazandın ben yenildim kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine emrindeyim ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa yanılmıyorsam sen eğer yine İstanbul'san senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir ulan bunu sen de bilirsin İstanbul kaç kere yazdım kim bilir kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 eylül'ünde birader mırc ve ben sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık sana taptık ulan unuttun mu sana taptık Attila İlhan *** Seni Yine Görüyorum İstanbul Seni görüyorum yine İstanbul Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan Minare minare, ev ev, Yol, meydan. Geliyor Boğaziçi’nden doğru Bir iskeleden kalkan vapurun sesi, Mavi sular üstünde yine Bembeyaz Kızkulesi. Bir yanda, serin sabahlarla beraber, Doğduğum kıyılar Beşiktaşım. Baktıkça hep, semt semt, yer yer, Beş yaşım, on beş yaşım, ah yirmi yaşım! Durmuş bir tepende okuduğum mektep, Askerlik ettiğim kışladır ötesi. Bir gün bir kızını benim eden Evlendirme dairesi. Benim de sayılmaz mı oralar? Elimi tutar gibi iki yanımdan, Babamın yattığı Küçüksu, Anamın toprağı Eyüpsultan. Önümde, açık kollarıyla Boğaz, Çengelköy’den aktarma Rumelihisarı. İstanbul, İstanbul’um benim. Ziya Osman Saba Ona Sözler Kısa, Etkileyici ve Güzel sözlerin tek adresi, Resimli aşk sözleri,kapak sözler,acı sözler,cuma mesajları,ünlülerin sözleri hepsi da Nazım Hikmet, Özdemir Asaf, Gülten Akın başta olmak üzere ünlü şairlerimizin gece şiirlerini derledik. 1. Özlem, Özdemir Asaf Uykunun içinde bir rüya, Rüyamda bir gece, Gecede ben… Bir yere gidiyorum, Delice… aklımda sen. Ben seni seviyorum, Gizlice… El-pençe duruyorum, Yüzüne bakıyorum, Söylemeden, Tek hece. John Atkinson Grimshaw, Whitby Harbour By Moonlight, 1862 2. Gecenin Kapıları, Attila İlhan Bütün kapılar kapandı, dışardayım Birden karşıma çıkmayın korkuyorum Uykusuzum fena halde, sokaktayım Karanlık bastırdı mı bozuluyorum Fena bir yerimden koptuğum doğru Kendimden çok fazla yaşamaktayım Nereye bağlanacak bu işin sonu Aslında ben kimim meraktayım Bütün kapılar kapandı, sokaktayım… John Atkinson Grimshaw, View of Heath Street By Night, 1882 3. Gece Vakti, Behçet Necatigil Erkekler evlere çekildi çoktan, Katran gibi camlara yapıştı perde. Göreyim sıkıntıyı sav başından, Gel de dolaşma caddelerde. Kale her zamankinden korkunç Gece vakti, karlar altında, kışın. Üzüyor mu seni delikanlı, Yollar gibi sokaklarda kalışın John Atkinson Grimshaw, Yew Court, Scalby, Near Scarborough, 1875 4. Gece, Yahya Kemal Beyatlı Kandilli yüzerken uykularda Mehtabı sürükledik sularda… Bir yoldu parıldayan, gümüşten, Gittik…Bahs açmadık dönüşten. Hulya tepeler, hayal ağaçlar… Durgun suda dinlenen yamaçlar… John Atkinson Grimshaw, Reflections On The Thames, 1880 5. Gece İçinde, A. Kadir Sıcacık bir yağmur siner kara gecenin içine, toprak somun gibi kabarır. Tak tak vurulur kapıma, kişner kapımda kır atım, dünyam gümüşler kuşanır. John Atkinson Grimshaw, Moonlight, Wharfedale, 1871 6. Piraye İçin Yazılmış Saat 21-22 Şiirleri, 13 Aralık 1945, Nazım Hikmet Gece kar birdenbire bastırmış. Bembeyaz dallardan dağılan kargalarla başladı sabah. Göz alabildiğine Bursa ovasında kış başsızlık ve sonsuzluk geliyor akla. Sevgilim, değişti mevsim çekişen gelişmelerden sonra bir sıçramakla. Ve karın altında mağrur hamarat sürüp gidiyor hayat… John Atkinson Grimshaw, On The Clyde Glasgow, 1879 7. Gece Bitkilerinden, Cemal Süreya Gece bitkilerinden korkuyorum, Hayır, geceleri bitkilerden! Gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır Bana açtığın her telefon. İki kalp arasında en kısa yol Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol. An ki fıskıyesi sonsuzluğun Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. John Atkinson Grimshaw, Westminster Bridge By Moonlight, 1880 8. Gündüz Yarasaları, Oruç Aruoba Geceyi düşleriz gündüzken, Geceyken de gündüzü, Yitirebileceklerimiz yitiktir Onlardan uzaktayken ama Özleriz, döneriz yeniden Yitirmeden Yitirebileceklerimizi Yitiremediklerimize. Yitirebilirdik, deriz; Ama yalnızca bir fiil çekimi bu Tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü. Gündüz yarasalarıyız biz. John Atkinson Grimshaw, Princes Dock Hull, 1882 9. Gece Nöbeti, Murathan Mungan Sen geceyi tutuyorsun.. ben nöbetini.. Uzak dağ kışlalarında.. Görmüyoruz birbirimizi.. Usul usul sis iniyor.. Kopmuş yollara.. Işığı hafif.. uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin.. Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda.. Sevgilim sevgilim Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da.. John Atkinson Grimshaw, Southwark Bridge From Blackfriars By Moonlight, 1881 10. Gece Yalnız Geçilmez, Haydar Ergülen şiirle aşkla kapanmaz boşluk büyür daha da boşluğa heves et ama ondan iyilik umma şiire heves etme, aşk yalnız yürür ve yalnız geçilen gece şiire çıkar… John Atkinson Grimshaw, Moonlight On The Lake, Roundhay Park, Leeds, 1872 11. Bu Gece, Fazıl Hüsnü Dağlarca Bu gece, bu gece, Uykusuzum, kederliyim, deliyim. Yüzümde uzak sevgilerin serin aydınlığı, Durmayalım şehir şehir, yıldız yıldız karanlıkta, Bu gece ölmemeliyim. 12. Geceleyin, Ülkü Tamer Geceleyin karanlıkta Suya attım ben sesimi Türkü oldu birdenbire Denizinden geçen gemi Geceleyin karanlıkta Gülümsedim buluta ben Saçlarına düşen yağmur Gökkuşağı oldu birden Geceleyin karanlıkta Yıldız tuttum gök içinde Işığını sana vurdu Bir gül açtı yüreğinde John Atkinson Grimshaw, The Tryst, 1886 13. Sensiz Yok Hiçbir Şey, Oktay Akbal Geçip gider mutluluklar aramamalı onları Yenileri varken birbiri ardına gelen Kişi geçmişi arar içinde olduğu zamandan hoşnut değilse Ben yarınların daha güzel doğacağına inanıyorum Seninle hep seninle olacağı için Sen olacağın için o yarınlarımda Gün batar kuşlar döner Az sonra gideceğim bu evden yarın geceyarısı dönmek üzre Hiç ayrılmamak elimle dokunmak sana hep görmek seni hep John Atkinson Grimshaw, Figure In The Moonlight 14. Ölü Bir Deniz Yıldızı, Edip Cansever Parlar ki şimdi ara sıra geceleri Diplerde, derinlerde, yalnızlığımda Ölü bir deniz yıldızıdır mutluluk John Atkinson Grimshaw, Scarborough Lights, 1877 15. Yalnız Değiliz, Ahmed Arif Bir ufka vardık ki artık Yalnız değiliz sevgilim. Gerçi gece uzun, Gece karanlık Ama bütün korkulardan uzak. Bir sevdadır böylesine yaşamak, Tek başına Ölüme bir soluk kala, Tek başına Zindanda yatarken bile, Asla yalnız kalmamak. John Atkinson Grimshaw, Home Again, 1879 16. Zaman Kırıntıları, Ahmet Hamdi Tanpınar Kim tanır bizi şimden sonra, Aydınlığı kıt gecemize Misafir olanlardan başka; Kuru tahta üstünde bizimle Paylaşanlar günlerimizi Ve benim gözlerimle bakanlar güneşe Ancak tanır bizi Mor çemberlerin uçuştuğu akşam sularından! Akşamın tek bir ağaç gibi Dal budak saldığı sular Çocukluk rüyalarının bahçesi! John Atkinson Grimshaw, Harbor Scene, 1878 17. Gece Rüzgarı, Necati Cumalı Efkarın arttı mı geceleri Geçir paltonu sırtına Atkını iyice sar Bırak adımlarına kendini Arsalar apartmanlar arasından Yürü kenar mahallelere doğru Gittikçe daralan sokakları Işığı azalan dükkanları Fakirleşen kalabalığı geç Birden yol önünde yükseliverir Başlar ovadan doğru esmeye Garip bir gece rüzgârı Havada kekremsi tohum kokuları Gözlerin etrafa alışır yürüdükçe Düşüncen açılır Kıyı gibi pırıl pırıl her tren geçtikçe Yerden kara bir bulut gibi kalkar dumanı İlerler yük arabaları taşlara çarpa çarpa İlerler sırtlarında yorganları gene de Anadolu’nun âvare gece yolcuları Rüzgârda hızını arttırdıkça arttırır Karanlıkta görür gibi olursun yarını Gittikçe daha hızlı daha sert Yüzüne saçlarına doğru estikçe Sıklaştır adımlarını John Atkinson Grimshaw, The Gossips, Bonchurch, Isle of Wight, 1880 18. Veda, Sezai Karakoç Sen bir gece gelsen Güneş doğmasa Gitmeden yine gelsen Bu yeni geleni Bu bize bakanı Sana bir anlatsam Güneş doğmasa Sandıkların içini göstersem sana Çizdiğim resmin Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde Bir rafa koyabilsen Olup biteni ve onları Sabaha kadar konuşsak John Atkinson Grimshaw, In Peril, 1879 19. Bekleyen, Necip Fazıl Kısakürek Kimsesiz odanda kış geceleri, İçin ürperdiği demler beni an! De ki Odur sarsan pencereleri, De ki Rüzgâr değil, odur haykıran! John Atkinson Grimshaw, The Lovers 20. Geyikli Gece, Turgut Uyar Geyikli gecenin arkası ağaç Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı’ İster istemez aşkları hatırlatır Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş Şimdi de var biliyorum Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli… Hiçbir şey umurumda değil diyorum Aşktan ve umuttan başka Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor. John Atkinson Grimshaw, A Moonlit Walk, 1882 21. Fesleğen, Engin Turgut Ballı kadın çiçeği olmalısın sende şiir çoktur, Akdeniz tadın var senin, yaz seni terk etmez, gece yarısı şarkıların dudaklarında, gönlü ziyade hayatlardan geçmişsin, dağlardan, nehirlerden akmışsın, nice yalnızlıklardan uykusuz gelmişsin, sarışın, göçebe bir hançeri ne zaman çıkarttın göğsünden, sendeki başkalık ve rüya devrilmesin, sende yaşayan ne varsa, bana aşkla gelsin isterim. John Atkinson Grimshaw, Night Vigil 22. Siyah Beyaz, Gülten Akın Beni dünyadan ötelere götürdün Kollarımı bağladın dur dedin Tuz kokan geceler dur dedi Durdum bekliyorum, gelme Ay aydınlık gece kara Gözlerimin ardında karanlık ölesiye Canlı ve cansız ne varsa sımsıkı Bu saat daha yakın daha el ele Şimdi yalnızlığımdan utanıyorum Durdum bekliyorum, gelme Kapak Resmi John Atkinson Grimshaw, A Moonlit Walk, 1882 Dünyadaki bütün insanlar, biri dışında aynı fikirde ve o tek kişi karşı fikirde olsa, o tek kişinin iktidarı ele geçirip tüm insanları susturma hakkı ne kadar yoksa, tüm insanların o tek kişiyi susturma hakkı da aynı derecede yoktur.. John Stuart Mill Paylaş Aşağıda 1,500,000'dan fazla şiir başlıkları arasından "Mavi kapı" terimini içeren şiirler listelenmektedir. Mavi kapı ile ilgili şiirler "kayıt tarihine" göre listelenmektedir. Şiirlerin "Mavi kapı" ile ilgili alakalı olup olmadıkları sistem tarafından otomatik belirlenip içinde aradığından konu dışı bazı şiirler listelenebilir. Mavi kapı ile ilgili " 11 " şiir aşağıdadır. Dünyadaki bütün insanlar, biri dışında aynı fikirde ve o tek kişi karşı fikirde olsa, o tek kişinin iktidarı ele geçirip tüm insanları susturma hakkı ne kadar yoksa, tüm insanların o tek kişiyi susturma hakkı da aynı derecede yoktur.. John Stuart Mill Paylaş Aşağıda 1,500,000'dan fazla şiir başlıkları arasından "Kapı gibi" terimini içeren şiirler listelenmektedir. Kapı gibi ile ilgili şiirler "kayıt tarihine" göre listelenmektedir. Şiirlerin "Kapı gibi" ile ilgili alakalı olup olmadıkları sistem tarafından otomatik belirlenip içinde aradığından konu dışı bazı şiirler listelenebilir. Kapı gibi ile ilgili " 11 " şiir aşağıdadır.

kapı ile ilgili şiirler ünlü şairlerden